Ana içeriğe atla

KÜRD-DİN UZUN ÖNSÖZ


Önsöz

Bu kitabı kaleme alırken çektiğim en büyük sıkıntıların başında metodoloji sorunu gelmektedir ve hâlâ daha bunu net olarak aşabilmiş değilim zira çok büyük bir konunun üzerindeyim ve en ufak detayları dahi önemsiyorum. Öte taraftan, 5000 sayfalık bir kitap ta – okuma konforu açısından - mümkün olamayacağına göre iyice afine ve rafine etmem gerekiyordu fakat yine de detaylar var.

Diğer bir mesele, neyin diğerinden daha önemli ya da daha az kayda değer olacağını belirlemekti. Ben, dînî coğrafyayı bir bölgeden ziyade bir kıta gibi algılamak taraftarıyım. O nedenle, Anadolu adını verdiğimiz coğrafya, dînî sınırları itibarıyla Balkanlar’ı, Kafkasya’yı, Akdeniz havzasını içine alırken Mezopotamya dînî coğrafyası da, Ortadoğu‘nun tamamını, Eski Mısır’ı, Eski Fars’ı ve Hind’i içine alan dev bir alana denk düşer. Bu iki alan, Anadolu ve Mezopotamya, birleştiklerinde bir dîn kıtasına hatta dünyanın en büyük ve en merkezî dîn-inanç kıtasına karşılık gelir. Bu da neredeyse bütün dîn-inanç sistemlerinin içine girdiğimizin resmi oluyor.

İşin dînî boyutunu çırılçıplak ele alıp ta, bunun ideolojik-siyasî, sosyal, kültürel ve ferdî etkilerini tartışmamak ortaya bir taslak koyup onu ’batard‘ vaziyette bırakmak anlamındadır. Amaç bu değil.
Peki nasıl olacaktı?
Şöyle yaptım:
1-   Her ne kadar şahsî açıdan beni doyurmasa da, epeyce bir kavrama dokundum. Hatta bu kitabın başına 20 sayfalık uzun bir kavramlar sözlüğü koydum, önsözden kastım işte bu bir terminoloji tefsiri.

2-   Olabildiğince çok sayıda inanca ve inançsal yapıya hem tanım, hem önde gelen şahsiyetleri, hem felsefeleri, hem de siyasetleri açısından değindim. Kimisi kısa, kimisi uzun oldu. Problem yok.

3-   Çok detaylı olmasa da kıyaslar yaptım, varlık sorununa bakışlarını irdelemeye çalıştım.

4- Husûsen Âlewîliğe ilişkin, hiçbir yerde rastlanamayacak bir kişisel bakış açısı ortaya koydum ki, bu değerlendirmelerin çok tenkid edileceğini şimdiden kestirebiliyorum. 

5- Bu değerlendirmeler, en soğuk, en acımasız ve en sert vechelerinin yanısıra en objektif ve en demokratik bir biçimde ortaya konmaya çalışıldı.

6- Nihayet, bu bir makale olup bir bilim tezi değildir ve yine en son tahlilde bir şahsın yani benim görüşlerimle tezyin edilmiştir, böylece okunmasını tercih ve teklif ediyorum.

7- Son olarak; hem maddî hatalar, hem mantık hataları hem de yazım ve imla hataları mutlaka olacaktır, sabrınız ve hüsn-ü niyetiniz için teşekkürlerimi ve minnetimi sunuyorum.

Kimi kavramların yanına inanç koyarak analojiler yaratmakla başlamak tehlikelidir; tehlike barındırmayan eser ‘carence’ tabir edilir. 

İnanç güçlüyse ideoloji olur:
iδεολογία (ideologîa). Iδέα (İdêa): Fikir; ide - Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, söz, kelam, akıl, zekâ, bilinç, vicdan; conscience. Fikir bilgisi, fikriyat, fikrin dili. En kısa biçimde tanımlayacak olursak, siyasî-sosyal-sanat(sal)-kültürel-ilmî normları-ölçüleri çatılandırma. Yani siyasetin iskeleti, olmazsa olmazı, peteği. İlkeler manzumesi. Bu açıdan bakıldığında, aynı apolitik insan olamayacağı gibi ideolojisiz insandan da bahsedilemez. Her şey politik olduğu gibi, ideolojiktir de. Sanat-Kültür, bilim, spor vd… ML (Marksizm-Leninizm), Maoizm, Kapitalizm, Liberalizm, Hümanizm, Feminizm, Hristiyanlık, Yahudîlik, Müslümanlık, Endüstriyalizm, Satanizm, Ezidizm, Milliyetçilik, Panteizm, Dadaizm, Puantizm vd her birisi, ilkeler manzumesi olmaları ve fikriyat’ı havî olmaları noktasında birer ideolojidirler.

Dîn ve imân gibi netameli konulardan bahsedeceksek Khaos’u doğru anlamak ve anlatmak zorundayız:
Χάος (Hâos). Kaos, kimi mithologlara göre Allah’ın tâ kendisi, kimilerine göre "Töz", yani "idea" veya "cevher"dir. Kimilerine göre ise "Temel İlke"dir (Principe Essentielle). Bazı uzmanlar “Ex Nihilo" (Hiçlikten, yoktan) yaratmayı kabul etmezler. Buna göre bir ilâh yoktur ve Kâinat yoktan var edilmemiştir. Başka araştırmacılar ise, Evren’in “Yok"tan varedildiğini ve bu anlamda “Temel Prensip” in “Khaos” yani “düzenin tâ kendisi" olduğunu iddia ederler.

Etimolojik olarak Khaos kelimesi, Yunanca
χαίνω (Heno: açık olmak; dürülü olan bir şeyin açılması; bir sırrın açığa çıkması gibi) kökünden gelir. Hesiodos, Khaos’u uçsuz bucaksız uzay olarak tanımlamaktadır. Uzay, ancak asla bir düzensizliği içermeyen uzay. Bunu mutlaka vurgulamak gerekir; zannedilenin ve herkeslerin ağzına peleseng olan anlamının aksine Khaos kesinlikle düzensizlik anlamı içermez. Ovidius’a göre ise, Khaos "İlkel Madde" veya "Güdük maddecik" dir (Rudis indigestaque moles). Aristoteles’e göre Khaos, Uzay Boşluğu’dur. Yine Hesiodos, Khaos’u, "Γενεσις" (Oluş, Tekvin) olarak da tanımlar. Aristofanes, "Kuşlar" adlı ünlü eserinde şöyle yazmaktadır: “Başlangıçta Khaos, Gece (Nyx), Kara Erevius ve uçsuz bucaksız Tartaros vardı".
Sufî felsefesinden evrilen (hiç bir tartışma yok) Tasawwuf’ta Khaos’tan kasıt “Kelâm", Gece’den (Nyx) kasıt “altında ve üstünde hava bulunmayan vakum veya ÂMÂ", Kara Erevius’tan kasıt "Zulmet " ve Tartaros’tan kasıt “Uzay boşluğu veya Ether"dir.
Yuhanna İncili de, "Başlangıçta kelâm vardı" diye başlamaktadır. Bu kelâm İslâm tasavvufunda “Allah Kelâmı olarak kabul edilen Kelâmullah" biçimine bürünmüştür. Aristofanes’te, 4’lü bir ilkeler manzumesi görülmektedir. Khaos’un yanısıra diğer üç ilkeyi de başa koyar. Hesiodos ise Khaos’u, tek ve biricik ilke olarak ele alır ve onu takiben de, "Yeryüzü" (Dünya) ve "Aşk" (Eros) ilkelerini ortaya koyar. Aristofanes’e göre ise, ilk dört ilke mevcutken Yeryüzü, Hava ve Gökyüzü henüz mevcut değildir. Gece (Nyx) ilkesi bir "yumurta"ya hayat verir ve onu "Erevius’un (Zulmet’in) sonsuz sinesi"nde yeşertir. Bu yumurtadan "Eros" (Aşk) eşdeyişle “Cazibe ilkesi" neşet eder.
Hesiodos’ta işleyiş şöyledir: Aşk, "Erevius"a ve "Gece"ye hayat verir. Gece’den (Nyx), "Ether" (aithir) ve "Gün" (imera) neşet eder. Ether, uzay boşluğunu doldurduğu kabul edilen “akışkan töz"dür. Bu, 4 temel unsur olan hava, su, ateş ve topraktan başka bir beşinci unsur olarak da düşünülmüştür. Kelime Yunanca, “Αιθω" (yanmak) kökünden gelir. Günümüzde ise böyle bir unsura gerek kalmadığı kabul edilmektedir. Yeryüzü (Gaia) ise, Gökyüzü’ne (Ouranos) hayat verir.

Aristofanes’teki işleyiş: Aşk (Eros), ilk yumurtadan çıkar ve, Khaos’un kanatlarıyla, Gece’yle (Nyx), Tartaros’la birleşir ve Kuşlar Soyu’na hayat verir. Aşk (Eros) bütün unsurları birleştirmeden önce, Ölümsüzler Soyu mevcut değildi. Buna göre, Yunan mitolojisinin “İlâhî varlıkları” veya “Ölümsüzler”i, Kuşlar Soyu’ndan sonra neşet ederler. Kuşlar Soyu’nun, Yahudî gizemciliğinde ve İslâm Tasavvufu’nda karşılığı İlliyun (Alun; Elyôn) melekleridir. Adlandırmak gerekirse, Müdebbir, Mufassıl, Kâlem, Nûn gibi melekler. Ölümsüzler’den kasıt ise, “Ölümü öldürenler" veya "Ölmeden önce ölenler"dir. Bunlar, belli bir nefs boyutuna ulaşabilmiş (Nefs-i Mutmaine) olanlardır.

Apollodoros, kainâtı direkt olarak yeryüzünden başlatır diğer deyişle evrenin merkezine dünyayı koyar (Géocentrique-Yer merkezli). Ona göre, Yeryüzü’nün atası Gaia (
Γaια), Gökyüzü’nün atası ise Uranos’tur (Ουρανος). Gaia, Yunanca’da yer, toprak anlamındadır. Toprağın doğurganlığına ithâfen Apollodoros, merkeze yeryüzünü (toprağı) koyar. Gayya kelimesi ise İslâm itikadında Cehennem’in en uç alanını, “Cehennem’in Dibi"ni ifade etmektedir. Bu iki kavram arasında kuvvetle muhtemelen bağ vardır.

Khaos kavramı, Arapça’da, Hevâ veya Âmâ kavramlarıyla karşılanır. Antik Çağ Yunan düşünürü Anaxagoras’a göre Khaos’un hâkimi en üst ve yaratıcı bilinçtir. Buna "Nous" (
Νους) adı verilir.

Bazı yazarlara göre, Khaos’tan sonra yeryüzü (Gaia) ve yeryüzünden de gökyüzü (Uranos) doğar. Dikkat edilirse, yeryüzü, gökyüzünün önünde ele alınmaktadır. Daha sonra ise Yeryüzü ile Gökyüzü birleşmektedirler. Toprağın (Yeryüzü) diğer çocukları ise, Dağlar (Oros) ve Deniz’dir (Pondus, Pontos). Gökyüzü ise Titanlar soyunu verir: Okyanus / Okeanos (
OkuanoV), Kios (Κοίος), Krios (Κρίος), Hyperion (Ηπέρίον), Japetos (Ιαπέτος), Theia (Θεία), Rheia (Ῥέα), Mnemosin (Μνειμοσην) [diğer adı Evribies (Ευριβις)], Foibe (Φοίβει), Themis (Θεμης), Tethis (Tεθης), Kronos (Χρονος).

İnanç karşıt anlamlarıyla yani doğru ve yanlış anlamlarıyla birlikte khaotik’tir. Karizma’sı mutlaka vardır:
Χάρισμα (Hârisma). Bahşiş, hediye, Allah vergisi. Χάρις (Hâris): Letafet, nezaket, hüner, iyilik, hidayet, lutûf, nimet, afv, hatır, şükür.

Katarsis inancın ihtiyacıdır: Kαθαρσις (Katharsis). Felsefe terimi olarak; Arınma, yıkanma arıtmak, temizlemek, yıkamak anlamlarındaki καθαίρωkathero fiilinden mülhem. Aristoteles öğretisinde, açma ve korku duygularının uyandırılması yoluyla heyecanların boşaltılması.

Kateşizma’dır yani içtihaddır: Kατήχησις (Katîhisis) veya Kατήχηση (Katîhisi). Dînî kaideler, akaid, iman telkini. Kilise’nin, değişik aralarla halkı dînî mevzular üzerinde bilgilendirmesi. Kelimenin aslı tekrarlamak anlamına gelen κατηχίζωkatihîzo fiilinden kaynaklı olup onun da kökeninde yankı, akis anlamlarını taşıyan ἠχώ – îhô (echo, eko) kelimesi vardır.

Katolik’tir: Kαθολικός (Katkolikôs). Kατά (Katâ): Katıldığı kelimeye; yukarıdan aşağı, aşağıda, tamamen, dipte, tabanda, dibine kadar, tamamen, aleyhinde anlamları veren bir önek – Ὅλος (Ôlos): Bütün, hepsi. Herkesi bir araya toplayan anlamında; evrensel, âlemşumûl.

Kiliseli veya kilisesizdir, inanç, ancak genelde kiliselidir: Eκκλησία (Eklisîa). Meclis, assemblée, toplanma anlamına gelen ἐκκλησίαêklisîa kelimesinden gelir. Bir araya toplanmış, çağırılmış anlamına gelen Ἔκκλητος - êkklitos kelimesi, uyarmak, emretmek, yönlendirmek, bir araya toplamak anlamlarına gelen ἐκκαλέω - êkaléô fiilinin di’li geçmiş hâli olup o da dışta, dışarıda, dış anlamları veren bir önek olan ἐκ - ek ve çağırmak, davet etmek anlamlarındaki καλέω - kalêô (call buradan) fiilinden gelir. 

İnanç’ın bir vechesi Kolpa’dır:
Κολπα (Kolpa). Eski Yunanca κόλαφοςkôlafos kelimesi vurma, kırma, darbeleme, saygısızlık, fütursuzluk, tehditvarî yaklaşım anlamlarında olup Güney İtalya kolonileri üzerinden Latince’ye darbe anlamında ve colaphus olarak girmiştir. Oradan İtalyanca’ya colpo biçiminde ve darbe, vurgun manasıyla giren kelime bilahare Fransızca’ya darbe, vurma anlamında ve coup olarak girmiştir ki, devlet darbesi veya hükûmet darbesi anlamına gelen coup d’état’nın coup’su buradandır. Türkçe’de son 20 yıllık dönemde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

İnanç Kozmogoni oluşturur:
Kοσμογονια (Kosmogonia). Κόσμος (Kôsmos): Evren, kâinat, acun, dünya – Γένος (Yênos): Doğum, doğuş, köken, orijin, soy, sop, cins, çeşit, tür, sınıf, bütünleşme, yekvücûd olma, millet, halk, kabile. Oluş. Evrenoluş.

Kozmik’tir ve Κοzmosotir’i vardır: Κοσμοσωτήριος (Kosmosotîrios). Κόσμος (Kôsmos): Evren, kâinat, acun, dünya - Σωτήρ (Sotîr): Kurtarıcı; sauveur, salvatore. Dünyayı ve kâinatı selamete ulaştıran, insanlığın kurtarıcısı, kurtarıcı. Hristiyan inancında, Hz. İsâ.

İMÂN’IN ve MÜ’MİN’İN EN ÇOK ÇİĞRİDİĞİ KAVRAM OLARAK;

Laik:
Λαïκος (Laikos). Λαός (Laôs): Halk. Halka değgin, halka ait, Halkçı.
Siyasî terminolojide: dîn işlerini devlet işlerinden ayıran, dîn kurumunun devlet yönetimine müdahalesini engelleyen. Köken olarak, belli bir ada halkını ifade etmekte olup, lao adlı özel bir jeolojik madde veya taştan mülhem olduğu sanılıyor.

Hind-Avrupa ortak lisanında lehwos kelimesi halk anlamındadır. Orijinini, kuvvetle muhtemelen ayırmak anlamına gelen
λυϖ (lîo) kelimesinden alır ki, İngilizce loose fiili de buradan mülhemdir. Aynı semantik motivasyondan hareketle, kitle, halk, topluluk anlamlarına gelen δημος (dîmos) kelimesini de ele alabiliriz. Emile Benveniste’e göre, laôs ve dîmos kelimelerinin her ikisi de İliada’da bulunuyorsa buradan laôs kelimesinin Akhaen dialektte ve dîmos kelimesinin de Dor dialektinde kullanıldığına hükmetmek yanlış olmayacaktır. Örneğin İliada’da 44 kere geçen ποιμήν λαῶν (pimîn laôn) ifadesi, Yunanlar için Thessalia kökenli kahramanlara, buna mukabil geleneğe göre Thrakia kökenli olan Truvalılar için ise Frigya kökenli kahramanlara işaret etmektedir.
Λαόςlaôs kelimesi ‘insanlar topluluğu’ anlamıyla ‘halk’a denk gelir ve eril’dir (masculin). İliada’da geçen ποιμήν λαῶνpimîn laôn ifadesi halkın çobanı / pasteur’ü anlamını taşır. Odysseas’ın 9 no.lu şarkısı şöyledir:
Ἀλκίνοε κρειον, πάντων ἀριδείκετε λαῶν (laôn),
τοι μὲν τόδε καλὸν ἀκουέμεν ἐστὶν ἀοιδοῦ
τοιοῦδ', οιος ὅδ' ἐστί, θεοῖσ' ἐναλίγκιος αὐδήν.
οὐ γὰρ ἐγώ γέ τί φημι τελος χαριεστερον εἶναι
ὅτ' ἐϋφροσύνη μὲν ἔχῃ κάτα δῆμον (dîmon) παντα,
δαιτυμονες δ' ἀνὰ δώματ' ἀκουάζωνται ἀοιδοῦ
μενοι ἑξείης, παρὰ δὲ πλήθωσι τράπεζαι
σίτου καὶ κρειῶν, μέθυ δ' ἐκ κρητηρος ἀφύσσων
οἰνοχόος φορέῃσι καὶ ἐγχείῃ δεπάεσσι·
Kral Alkînôs, bütün halkın (laos) en meşhuru, sesi ilâhlarınkine benzeyen böyle bir şarkıyı dinlemekten mesud. Başka hiçbir şeyin bu kadar hoş olabileceğine inanmam ben. Neş’e sarmış, masanda oturan arkadaşlarını ve şarkı dinleyen bu halkı (dîmos), masalar ekmek ve etle dolu ve şaraba eşlik eden şakımalar. Kadehler yeniden doldurulur ve dağıtılırlar.
Laos kelimesi hem millet, topluluk, halk, kitle hem de köylü, zanaatkâr, denizci anlamlarında kullanılıyordu Antik Yunan’da.
Ἀχαιῶν λαός — Âheôn Laôs denildiğinde Akha halkı anlaşılır.
Latin lisanına laicus, Fransızca’ya laïc olarak girdi ve Türkçe’ye Fransızca üzerinden ve ortak, sıradan, avamî; halka ait anlamlarıyla giriş yaptı. Yunanca laikos - λαïκος kelimesi halktan sadır olan, halka dair, halka ait, halka ilişkin anlamındadır. Bu kelime 11. Asırda Fransızca’da kullanılmaya başladığında evvela lai biçiminde söyleniyor ve cahil, ümmî - illettré anlamına geliyordu. Bu anlamıyla clergé’den gelen ve bilgin veya âlim anlamı taşıyan cleric kelimesinin zıddı olarak kullanılıyordu. Kelimenin sonundaki c harfi, clerc kelimesindekinin aksine daha baştan benimsenmemiş ve düşürülmüştü. Bu «lai» formunu frère lai deyiminde görüyoruz. Fransız Akademisi uzun yıllar boyunca bu kelimeyi önce lay, sonra lai, dişil formunu ise önce laye nihayet laie olarak kabul etti. 1740 yılında Académie Française «les clercs et les lais» (dîn adamları ve avam) ifadesini kabul etti.

Modern anlamı

Fransızca’daki laïque sıfatı, dînî / ruhban sınıfını mesuliyeti veya hükmü altında bulunmayan bir toplumu/topluluğu veya bu toplumun bir bölümünü tarif etmektedir: bu cümlelerden olarak bir laik eğitim’den - enseignement laïque ve laik toplum’dan - société laïque bahsedilmeye başlandı. Aynı Orta Çağ’da ve bir manastırın – abbaye gelirlerinin zeametini elinde tutan anlamındaki Laik Başrahiplik (abbatiat laïque) kurumundan söz edildiği gibi.
Fransızca’da laïque sıfatı husûsî manada laikliğin bir partizanını veya militanını - un partisan ou un militant de la laïcité tanımlar yani dînî kurumların tahakküm ve baskısına karşı sivil toplumun bağımsızlığını savunan kişi veya topluluk. 

Bir laïc (laik) dîn sınıfından – clergé, medet ummayan kişidir. Bu kişilerin kurumsal veya siyasî varlığına laïcat (laika) adı verilir. Roman-Katholik Kilisesi’nde laik kelimesi, sadık Hristiyanlar’ın ortak rahiplik kurumuna mensup olan ancak vekilî rahiplik (sacerdoce ministériel) mesuliyeti (responsabilité du sacerdoce) olmayan kişilere işaret eder. Yani Hristiyanlık açısından laik kişi de Hristiyan’dır ve sadece dînî kurumda mesuliyeti yoktur.

Laïkó kelimesi Yunanca
λαϊκό τραγούδι - laikô tragudi yani halk şarkısı, halk ezgisi anlamıyla çok sık kullanılır; popular song. Çoğulu laïká tragoudia olup bir musiki türüdür. Şehir halk musikisi - folk song / urban folk music - αστική λαϊκή μουσική anlamında da kullanılır. Rembetiko’nun popülerleşmesinden sonra yükselen laiko’ya endehno adı verilir. Bu musiki 60’larda Yunanistan’da çok etkili olmuştur. 

Bunların dışında laikos sıfatı Batı siyasî anlayışında çok kısaca 'seküler devlet konsepti' (dünyevî devlet anlayışı – yeryüzü hayatını esas alan siyaset konsepti) olarak biliniyor. Dînin devlet işlerine, devletin de dîn işlerine karışmaması esas alınıyor.

Logos:
Λόγος (Lôgos). Söz, kelâm, bilim, konuşma, akıl, nutuk, vaaz, darb-ı mesel, maksad, vaat, bilgi, bilim, zekâ, akıl, bilinç, vicdan; conscience. Ayrıca hesap ve oran anlamlarına da gelir. Akıl ile kavrama anlamındadır; usa vurum. Duyguları kavrama anlamındaki pathos kelimesinin karşılığında kullanır. Yunan felsefesinde governing principle of reason – mantığın ve aklın yönetici ilkesidir. Judaizm’de ve Hristiyanlık’ta Allah’ın kelâmı (εν αρχη ην ο λογος. Kαι ο λογος ην προς τον θεο, και θεος ην ο λογος ουτος ην εν αρχη προς τον θεον; başlangıçta kelam vardı. Ve Kelâm Allah ile birlikteydi. Ve Allah başlangıçtaki Kelâm’dı). Hristiyanlık’ta İsâ peygamberin şahsında bedenlenen Allah’ın kelâmı. 

İnanç her iki anlamı itibarıyla da metafizik’tir:
mεταφυσικι (metafisiki). Mετά (Metâ): Hind-Avrupa ortak dilinde meth- kök kelimesinden mülhem. Zarf olarak μετά – metâ (değişmez); (yer fikri olarak ortada, arasında, ardından, arkasından, devamında, ötesinde (zaman fikri olarak bilahare, sonra, sonrasında, ardından). (devamlılık anlamında izleyerek, takiben, yerine geçerek), muhalif olarak, karşıt, zıdd. Önek olarak ile, birlikte, arasında, devamında anlamında. Edat olarak; ile, birlikte, ortasında, ortak olarak, uyumlu olarak, aracılığıyla, refakatiyle, devamında, için, arasında, esnasında alamları veren bir kelime - Φυσις (Fisis): cisim; tabiat, doğa, mizaç. Fizikötesi, doğaötesi, Fizik sonrası (bugünün fizik yasalarının ötesinde olan, onları zorlayan anlamında). Yani hem fizik yasalarının ötesinde, hem de fizik yasalarından sonra, onların ardından gelen anlamlarıyla inanç metafiziktir.

İnançlar sistemi içinde mimesis’in yeri müstesnadır: Μιμησις (Mîmisis). Öykünme, taklîd etme, benzetme, temsîl etme. Kökeni: Μιμεισθαι (Mimeîsthe): Taklîd etmek, temsîl etmek, imite etmek.
Mimesis, tabiat ve insan davranışının san’âtta ve edebiyatta taklîde dayanan temsîlidir. Aristotelis (
Αριστοτελης) tarafından san’âtın rolünün “tabiatın taklîdi” olduğunu ileri sürerken kullanılmıştır. Yunanca taklîd anlamına gelir. Platon’un (M.Ö. 427-347) eserlerinde ve felsefesinde de, her şeyin aslının idea’lar dünyasında bulunduğu, bu dünyadakilerin hepsinin onun iyi ve kötü taklîdleri olduğu şeklinde bir görüş vardır. Aristoteles ise insanda bir taklîd (mimesis) yeteneği ve hazzının bulunduğunu, san’âtçının olayların ve varlıkların özündeki ideali, fikri taklîd ettiğini söyler. San’âtçı, âdeta tabiatın eksik bıraktığı şeyleri tamamlar. Estetiği bağımsız bir bilim hâline getiren Alman filozof Alexander Gottle Baumgarten’a göre de evrende madde ve rûh öylesine ahenkli bir şekilde birleşmiş ve kaynaşmıştır ki, san’âtın ve san’âtçının amacı tabiatı taklîd olmalıdır. 

Yunan düşünürlerinden Filostratos taklîdi ikinci plana atarak hayâl gücü ve yaratma ilkesini savunmuştur. Hayâl gücü taklîdden daha kuvvetlidir. Eski Yunan ilâhlarının heykellerini yapanlar onları görerek yapmamışlardır. Alman filozofu G.W. Friedrich Hegel tabiat güzelliğini reddederek san’ât güzelliğini tabiat güzelliğinden üstün tutar.
Friedrich Wilhelm Joseph Schelling de san’âtı tabiatın taklîdi sayanlara karşıdır. San’âtçı, Allah’ın rûhu’nu – Rûhullah, bilinçsizce izler, zevken idrak etmeye çabalar; onun yaptıklarını taklîd etmez, tabiatı canlandıran ilâhî rûh gibi o da yeniden, orijinal olarak yaratır, kullandığı eşyaya can verir. Taklîd; resim, heykel gibi bazı san’âtların vasıtası olabilir ama birçok san’âtlarda vasıta bile olamaz. Kaldı ki, birçok fotoğrafta, plastik ve balmumundan yapılmış gerçeği aynen taklîd eden eserlerde bir san’âtçı rûhu, bir esthetik heyecan pek hissedilmez. 

İnanç, bir boyutuyla mitos’tur (mit):
mύθος (mîthos). Efsane, esatir; masal, anlatı.
İnanç bir monomani’dir:
mονομανια (monomania). Μονος (Monos): Tek, bir, yalnız; yegâne - Μανία (Manîa): Azgınlık, aşırılık, çılgınlık. Tek bir fikre takılıp kalma, saplantılı olma, aşırı idée fixe (idefiks - sabit fikir’den de öte, azgınlık derecesinde tek fikirlilik). Mü’mîn bir monomnyak’tır.

İnanç bir monopoli’yi hep çağırır:
μονοπωλειον (monopolion). Μονος (Monos): Tek, bir, yalnız; yegâne - Πωλειο (Polio): Hâne, ev; mekân. Tekel, inhisar.

İnanç, tahmin edilenin aksine bir Nus eylemi olarak doğmuştur:
Nοεισις (Noisis). İlk, devindirici akıl. Nus-theos (Νους-Θεος): Zihin-ilâh. Latincesi; Ratio Primum Movens. Anlık-An (zihin), Us (akıl), Ruh (Tin), zihnî ilke, ruhî ilke. 

İnanç, beğensek te beğenmesek te bir ontos’tur: Οντος (Ondos). Eski Yunanca ὤν (ôn veya ontos) kelimesi ‘olmakta olan, oluşan, olan, varlık hâline gelen’ anlamlarına gelir. Rudolf Goclenius’un Lexicon Philosophicum isimli eserinde, Yunanî bir formülasyon (ὁντολογία – ôndologîa ve philosophia de ente) 1613 yılından itibaren görünür hâle gelir. 

Ontoloji ya da varlık felsefesi, temel sorunu varlık olan felsefî bir disiplindir. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varoluş" ayrımını; "Varlık vardır" ve "Varlık yoktur" fikirlerini tartışır.
Olmak, sahip olmak ve yapmak temellerinde ete kemiğe bürünerek bireyselleşmiş / varlık kazanmış belirsiz devamsızlıkların altında yatan varoluşun etraflıca ve enine boyuna devamlılığı - Continuité in extenso d'existence, sous-jacente des indéfinies discontinuités individuées d'être, d'avoir et de faire, olarak da anlatılan ontologia bilimi için;

Ontologia varlığın mahiyetinde varlığın bilimidir veya varlıkların incelenmesidir. Ontologia hangi varlık kategorilerinin daha temel olduğunu belirlemekle uğraşır ve bu kategorilerdekilerden hangilerinin var olduğunun söylenebileceğini sorar.

İnanç, varlığın özü olarak Göksel bir varlığı veya varlıkları görür, esas alır. Öz:
Ουσία (Usia). Varlığın ilk maddesi. Ana tin. Bazen bir muhtariyet (otonomi, özerklik), çoğu zaman da mütevazı ama dik duruşlu bir otokton varlıktır: Aὐτόχθων (Aftohthon). Yerli, eski, en eski, nadir bulunan anlamlarında. Αυτος (Aftôs): Kendi, kendisi, o; auto - Χθϖν (Hthôn): Toprak, yer, yeryüzü parçası. Otokton: kendiliğinden oluşan anlamında; bir bölgede en eskiden gelip yerleşmiş olanlar; mesela Kürdler, Mezopotamya’nın otokton halklarındandır. Anlam genişlemesiyle, Tıp dilinde, tekâmül sıralamasına göre vücûdun en eski kırmızı kas grubu. Omuriliğin her iki yanında bulunan ve derinde yer alan kaslar için kullanılan sıfat. Otokratik’tir: otokrasiyle eklemlidir. Emperyal’dir. Aυτοκρατης (Aftokratis; otokrat): tek başına iktidar kullanan’ları benimser.

İnanç Panteon’u yüeltmenin merkez yoludur: Πανθεον (Pantheon). Bütün tanrıların makamı; ilâhlar meclisi.

İnanç bir paradigma’dır:
παραδειγμα (paradigma). Παρα (Para): katıldığı kavrama; yanına, yanında, dışında, başka, kıyasla, nazaran, nisbeten, -den çıkan, -den neşet eden, karşı, karşıt, zıdd, merkezde bulunmayan anlamları veren bir önek - Δείγμα (Digma): Nümûne, örnek. Örnek, model, emsal.

İnanç sistemleri içinde sayısız paradoks bulunmaktadır ve insan, kendi tarihî evrimi boyunca bu paradoksları aşma çabasından ziyade onları içselleştirmek için büyük gayret göstermiş ve bunda hatırı sayılır bir başarı elde etmiştir. (Paradoks: Παραδοξία (Paradoksîa). Παρα (Para): katıldığı kavrama; yanına, yanında, dışında, başka, kıyasla, nazaran, nisbeten, -den çıkan, -den neşet eden, karşı, karşıt, zıdd, merkezde bulunmayan anlamları veren bir önek - Δοξα (Doksa): Kanı, kanaat: Farklı kanı, alternatif kanı anlamında. Çelişirlik).

İnanç sistemleri içinde paralojizm’lere (παραλογισμός - paralogismôs) yani her türlü herze, saçmalık, akıl dışılık nev’inden sayılmasında hiçbir sakınca bulunmayan düşünceyle karşılaşmak, sürpriz olmaması bir yana olmazsa olmaz bir gerçekliktir. İnsan hayatı, dünyanın neresinde olursa olsun bu paralojilerden ibaret olma seviyesine gelmiş durumdadır. Bu paralojiler zaman parapraksis’lerle yani izlerini bilinçdışı istek ve amaçlarda arayabileceğimiz açıklanamayan dil sürçmeleri, hafıza boşlukları, beceriksizlikler, yanlış okumalar’la iç içe girer; zihnin çok ıztırab çektiğini öngörmek zor olmasa gerektir: imân herhâlde ilâhî forseps’le yaptırılan bir doğum olsa gerektir. 

İnanç her zaman ve kaçınılmaz bir biçimde bir patrik (
πατριάρχης - patriârhis) yani bir ata, ced, baba, bir baş rahip veya rahip gerektirir. Bu, en yüksek görevli imân sahiplerini güder, onları ’tehlikeli’ uçurumlardan uzak tutar.

İnanç, tarihin birçok evresinde pigmalionizm’e (πυγμαλιονισμος - pigmalionismos) yani heykel fetişizmine tıpta nadir kullanılan ifadesiyle Agalmatophilia’ya dönüşür, aynı, Yunan mithologyasındaki efsanevî karakterlerden bir tanesi olan Kıbrıs kökenli karakter Pygmalion gibi. Pygmalion Fenike kraliyet isimlerinden Pumayyaton’un Yunan versiyonudur. Ovidius’un Metamorphoses (Başkalaşımlar) isimli eserinde kendisinden bahsedilen Pygmalion bir heykeltraş olup kendi yonttuğu bir heykele âşık olur. Ona âşık olmakla kalmaz, Afrodit’ten ona can vermesini ister, dileği kabul olunur ve yonttuğu kadınla evlenir, çocuğu olur. 

İnanç sistemlerinde piskopos (
ΈπισκοποςÊpiskopos; Επι / Epi: katıldığı kavrama; üzerinde, üstünde, ardından gelen, izleyen, cıvarında, etrafında, iki şeyin bileşkesi olarak anlamları veren bir önek - Σκοπός / Skopôs: Bakan, gözleyen, muayene eden; üst noktada duran). Mü’mîn’in, ona yukarıdan bakıp denetleyen bir piskoposa, bir çobana, bir mürşîde ihtiyacı vardır yoksa o mürşîd – hafazanallah! – şeytan olur.

İnanç bir platonizm’dir ve idealleri göklerdedir.

İnanç, bütün ve sayısız boyutları ve anlamlarıyla bir plazma’dır:
πλάσμα – plâsma: sıvı, likid, likör, suyaş, yaratık, mahlûk; şekillenmiş, müteşekkîl, figür, imaj, vücûd; vücûd bulma, yaratılmış olma hâli, Yaratıcı tarafından şekillendirilmiş olan: formed by the Creator. Örste dövme, döverek şekil verme, kurgu(lama); yayma.

İnancı, mü’mînler için, neredeyse zulme dönüştüren kimi önderler pleonazm cambazlarıdır:
πλειονασμόςplionasmôs: gereğinden fazla sözcük kullanımı. Artma, arttırma anlamında; çok olmak, fazla olmak anlamına gelen πλεονάζωpleonâzô fiilinden mülhem olup o da dolu, çok, ziyade anlamlarına gelen πλέος - plêos kelimesinden köken alır. 

İnanç her hâl ve kârda ve mutlaka bir polemik gerektirir.
ΠολεμικώςPolemikôs; πόλεμος (pôlemos): harb, savaş, muharebe kelimesinden köken alıp onun sıfatıdır. Savaşçı, cengâver anlamında. Anlam genişlemesiyle dil savaşı, dil dalaşı, sözlü çatışma, münazara.

İnanç, aynı egemen bir siyaset ve yönetim gibi, poliarhia kabul etmez.
Πολύαρχία (Polîarhîa): Πολύ (Polî): Çok, ziyade, bol - Άρχη (Ârhi): Başlangıca değgin, ilksel, düzen, nizam, idare. Müşterek idare. Kollektif idare veya daha ileri bir evresi olan koordinasyon idaresi insanın varabileceği belki de en yüksek inanç seviyesi olacaktır.
İnanç yeri geldiğinde politeist, çok tanrılı, yeri geldiğinde monotheist, tek tanrılı ama her zaman politik’tir. Politik:
πολιτικός (politikôs): πολίτης – Polîtis: yurttaş; şehirli - -ικος – ikos: sıfat yapıcı ek. Πολıς (Polis): şehir, site-devlet. Bu kelimeden mülhem; politikaya değgin. Ve, politika: πολιτική (politikî). ΠολίτηςPolîtis: yurttaş; şehirli - -ικος – ikos: sıfat yapıcı ek; İngilizce’ye –ic, Fransızca’ya –ique, İtalyanca’ya – -ico, Latince’ye –icus olarak geçmiştir. Πολıς (Polis): şehir, site-devlet. Bu kelimeden mülhem. Şehri ilgilendiren her şey anlamındadır. Anlam genişlemesiyle, siyaset. İnanç, şehri ve devleti ilgilendiren her şeydir.

İnanç pragmatik ve pragmatist’tir yani sıklıkla kuramsal kaygıyı, ilkeyi gözardı eder, yararsal’dır, yararcı’dır.

İnanç, plazma kadar protoplazma rolü de oynar; oynatılır;
Πρϖτος (Protos): ilk, birinci, en başta bulunan – Πλασμα (plasma): Sıvı, likid, likör, suyaş, yaratık, mahlûk; şekillenmiş, müteşekkîl, figür, imaj, vücûd; vücûd bulma, yaratılmış olma hâli, Yaratıcı tarafından şekillendirilmiş olan: formed by the Creator. Örste dövme, döverek şekil verme, kurgu(lama); kanın sıvı bölümü – Canlılıkta önemli bir yer tutan karışık yapıda kimyevî bir bileşik. İnanç, insanı bir arada tutan olmaysa olmaz manevî kimyadır; böylece okumak zorunda kaldı insan, değişmesi imkânsız diyecek kadar ileri gidiyorum. Bu nedenledir ki her vakit bir prototip olma vasfını korur: Προτυπος (Protipos). Πρϖτος (Protos): ilk, birinci, en başta bulunan - Tυπος (Tipos): Bası, basım, alamet, işaret, nişane, model, örnek, kalıp, usûl, kaide, tip, şekil. Orijinal kalıp, ilk nümûne, ilk örnek.

İnanç güçlü ve bazen de güçsüz bir retorik’tir: ῥητορικός (Ritorikî). Rητορικός (Ritorikós); hitabî. Rήτωρ (ritōr); halk hatibi, halka hitap eden kişi. Rημα (rima), söylenen, konuşulan; kelime, laf, kelâm, söyleme, konuşma. Bunların hepsi de ἐρῶ (êrô), konuşmak, söylemek fiilinden mülhem. İnsan söylevi - human discourse / discours humain – anlamında. Söz söyleme san’âtı, hitabet.

İş iyice cıvıdığında inanç artık bir safsata’dır: Σοφιστης (Sofistis). Bilgili, âlim; (pejoratif anlamda) lafazan. (σοφιστεία – sofistîa kelimesinden mülhem). Türkçe’de asıl anlamından saparak, boş laf, gereksiz söz anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

İnanç, doğası gereği bir sentez’dir; bireşimdir, terkiptir, tertiptir.

İnanç, garip bir biçimde de olsa septik’tir, kendisinin dışındakilerde şüphe duyar. 

İnanç bir sinkretizm’dir.
Συνκρετισμός (Sinkretismôs). Değişik dîn ve öğretilerin belli ilkelerini, uygulamalarını birleştirmektir. Karıştırmacılıktır, karşılaştırmacılıktır. Bir sistem’dir: hem Eski Yunanca’daki anlamı itibarıyla birçok parçanın veya birçok şeyin tek bir vücûtta (organizmada) bir araya gelmesi, buluşması anlamında hem de günümüzdeki günümüzde anlam genişlemesiyle düzen, nizam, dizge; ancak birlikte ayakta durabilen eşya - şeyler bütünü’dür.

İnanç sofistike bir
sistem’dir: karmaşık, zor anlaşılır bir sistem.

İnanç bir teodezi’dir: fizikî ve ahlâkî çöküntüden doğduğuna inanılan karşı çıkışlar önünde Allah’ın, iyilik, yaratıcılık ve sorumluluk özelliklerini irdeler. Kaçınılmaz bir teofobi’dir: Allah korkusu, sonsuzluk korkusu, ğayb korkusu; Aophobia’dır. İnancın mutlaka bir teogoni’si olur: tanrıların kökenlerini ve doğuşlarını merak eder. İnanç bir teokrasi’dir: ilâhî bir düzen, ilâhî bir yönetim kurar. Göklere dayalı bir şiddet ve itaat kurumu olarak ortaya çıkan devletin ilâhî naslar ve hükümler doğrultusunda yönetilmesinden huzur duyar.

İnancın yerine göre, ideolojisine, siyasetine ve sanatına göre bir teos ek mikhanis’i vardır: Θεος εκ Μιχανις (Theos ek mihanis): Mekanik Tanrı, Makina’dan tanrı. Yunan tiyatrosunda konuyu çözüme getirmek (taşımak) için oyuna katılan bir ilâh; Latince Deus ex Mechani. Şeyh, hoca, patrik, pasteur, papaz, seyyid, said, mele, molla vs birer mekanik tanrıdır.

İnanç, çok üstünse, bir ütopya sayılmasında sakınca yoktur:
Ουτοπία (Utopîa). Ου (U): Yok - Τοπος (Topos): Yer, mekân. "Yer yok – mekân yok" yani olmayan yer, olmayan mekân anlamında. Ulaşılması adeta hayal olan büyük düşünce, büyük ideal.
Haut du formulaire
Bas du formulaire


HAKKI AÇIKALIN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH İSMİNİN ETİMOLOJİK VE TARİHİ SÜRECİ - ARAŞTIRMA

ALLAH İSMİ ETRAFINDA Bir Görüş Allah ve Elahh kelimelerinin yazılışları farklı (mı)dır? ELAHH (EeLaaHh) ALLAH (EaLlaaH) Bu nedenle; Elahh = Allah anlayışı doğru kabul edilemez. Sadece birinin, diğerinin kökensel atası veya arka planı olabileceği dikkate alınabilir, bu, kuvvetli bir ihtimal de olabilir zayıf bir ihtimal de. Allah kelimesinin ortasındaki vurgu Arabî’de çok önemlidir ve kat’iyyen ihmâl edilemez. Bir kelimenin içinden bir elemanın çıkarılmasının veya ona bir başka unsurun eklenmesinin herşeyi baştan aşağı değiştireceği gerçeği izahtan vareste. Mesela BaTaLun = Kahraman anlamında bir isimken (bizdeki Battal ’ın karşılığı) ; iptal etmek anlamındaki BaTTaLa bir fiildir (Batl, Bat’l). Arabî yazımda her ne kadar aynı iseler de bir unsurun eklenmesi veya çıkarılması ile anlam tamamen değişmiştir. Alaha kelimesi de Arabî’de bir fiil (yüklem) olup ilâhlaştırmak , ilâhlaştırmak suretiyle tapmak anlamlarını haizdir; İngilizce deify , Fransı

LACERTUS FIBROSUS

LACERTUS Merhaba sayın Koryürek, Bugünkü makalenizi key(i)fle okudum, bir Boğaz insanı, hele de 20 senedir ülkesini göremeyen bir mültecî! olarak biraz da hayıflandım, o balıkhâneyi bilirim, zaman zaman da bütün diğer balıkhâneleri de gezerdim.  Yüksek müsadenizle bir dil – etimoloji düzeltmesi yapacağım ; Lakerda nın etimolojisi olarak İspanyolca La Kerrida ’yı vermişsiniz ki, katılmam mümkün değil.  Yakında Istanbul’da Küresel Yayınlar’dan çıkacak olan Türk dilindeki Yunanca Kökenli Kelimeler isimli préliminaire kitabımda da bulunabileceği üzere aşağıda bu kelimenin köklerini veriyorum. Bu kelime daha sonraları yani Latince’den Yunanca’ya lakérda λακέρδα ve "palamut veya orkinos tuzlaması" anlamıyla girmiş oradan da Türkçe’ye intikal etmiştir. Lakerda yapan herhâlde çok azalmış olmalıdır. Le Gaffiot, Dictionnaire étymologique latin - Latince etimolojik lugatında dik dörtgen şeklinde olan, uzunca, boyu eninden fazla duran bir hayvan olan kertenkeleni

ARAPÇA-YUNANCA-İBRANİCE ARASINDA GEÇİŞLER

ARAPÇA VE İBRANİCE İLE YUNANCA ARASINDAKİ SEMANTİK GEÇİŞİMLER ÜZERİNE PRELİMİNER BİR MAKÂLE Hazırlayan: Dr. Isus Theodoros Tercüme: Dr. Hakkı Açıkalın Düzenleyen: Oğuz Yıldırım TAKDİM   Yunan fizikçi Dr. Isus Theodoros ’un,  Nikolaos Eleutheriades ’in Antik Yunan’ın kökleri üzerine 1931 senesinde neşrettiği “ ΠΕΛΑΣΓΟΙ - Πελασγική Έλλας ΟΙ ΠΡΟΕΛΛΗΝΕΣ (Pelasglar) ” isimli eserinden mülhem ve istifadeli olarak kaleme aldığı bu makâleyi, Yunanca aslından  Dr. Hakkı Açıkalın  Türkçe’ye tercüme etti.  N. Eleutheriades ’in mezkûr eseri üzerinde çalışmakta olan  Oğuz Yıldırım , dizgisini ve metnin nihaî kontrolünü gerçekleştirdi; gerekli gördüğü düzeltme, kısaltma ve ilâve açıklamaları yaptı. A. GENEL PLANDA HURUFAT ANALOJİSİ 1. ÜNLÜLER (VOWELS, FONİENDA) Semitik (İbranice, Arapça) - Elliniki (Yunanca) →   ά →   ί, ε →   ο, ϋ →   ά →   ί, η →   ω, ύ 2. DİFTONGLAR (DIPHTHONGS - DİFTOGES) Semitik (İbranice, Arapça) - Elliniki (Yunanca) Ay